Balıkesir Turizm İşletmeciliği Ve Otelcilik Yüksekokulunda (Btioyo’da) Bir Yarıyıl Tatili
(Bir Anarşik Eylem)
Üniversitelerde yarıyıl tatilleri üç hafta olur. 1985 veya 86 idi. Bir öğrenci; “Hocam, okuldan, kantinden, arkadaşlardan uzak üç hafta nasıl geçer?” diye sorunca, dil öğreniminde sürekliliğin esas olduğuna inandığım için hemen bir program planladım.
Öğrencilerin isterlerse okulda bu ara tatilden istifade ederek, uyku hariç Almanca öğrenebileceklerini, okulda kimse olmayacağından bütün okulun, bütün sınıfları bize ait olduğunu söyledim. Tek şart ailelerinden iki hafta izin almalarını, ancak üçüncü hafta gidebileceklerini söyledim. Okulda kaloriferler nasıl olsa yanıyor ve öğle yemeği çıkıyordu. Ders nasıl olsa bedava idi, Üstelik çaylar da şirketten (Rahmetli Asım Bey ödüyordu.)
Okul yönetiminden izin almak için planımı söylerken, o zaman Rektör yardımcısı ve Mühendislik Fakültesi Dekanı olan Asım Bey de orada idi. O da katılacağını söyleyince iş bitti. İngilizce okutmanı Ömran Hanım da katılmak için başvurdu.
Her şey tamam…
Ben hemen hazırlıklara giriştim. Bu arada sınıfta derslerde, bu kurslara katılımı arttırmak için propaganda yapıyorum.
Öyle ya gönüllü olarak bedava ders vereceğim. Öğrenciler de öğrenmeye gönüllü olacaklar ve gönüllü olarak tatile gitmeyip okulda kalacaklar.
Okulun Dil Laboratuvarları da emrimizdeydi.
Ben birkaç kilo ambalaj kâğıdı aldım.
Evde yüz kadar öğrenim levhası hazırladım.
Her levhaya birkaç cümle yazdım.
Kantine seyyar bir tahta indirdik. Her şey hazır…
Pazartesi günü sabah baktım kantinde 47 öğrenci var. İyi bir sayı... Bütün yüzler gülümsüyor.
Önlerinde defterler. Hazırlar.
Kantinin bütün camlarına ve duvarlarına levhaları belli bir sıra ile levhaları yapıştırdık. Kantinin hemen üzerinde 300 kişilik amfi-sınıfın camlarına da levhaları yapıştırdık.
Ders başladı.
Önce bir konu işliyorum. Sonra herkes ayağa kalkarak ikişer üçer kişi, birbirleriyle konuşuyormuş gibi yüksek sesle levhalardaki cümleleri tekrarlıyorlar. Ben hiç durmadan bağırmalarını teşvik ediyor, ben de bağırıyorum.
Bir curcunadır gidiyor. Dekan Asım Bey de öğrencilerle birlikte bağırıyor.
Hademeler şaşkın.
Bir ara güzüm dışarı ilişti. Okulun dışında bir gariplik var. Dışarıda on kadar polis arabası. Okulun etrafında otuz, kırk kadar polis. Ne oluyor acaba? Diye düşünürken. Kantinin kapısında iki sivil polis belirdi.
Okulun polisleri.
O yıllarda üniversitelerde her okulda biri komiser iki polis olurdu. İçeri girmeden bana işaret ettiler.
Öğrenciler farkında değil. Onlar bağırmaya devam.
Polislerin yanına gittim. “Hayrola?” dedim.
Polisler: “Hocam, burada ne oluyor?”
Ben: “Ders yapıyoruz!”
Polisler: “Hocam, komşular telefon etti. BTİOYO’da ANARŞİK EYLEM YAPILIYOR, Anarşistler okulu işgal etmiş. Bütün pencerelere yazılar yapıştırmışlar. İçeride slogan atıyorlar. Bağırıyorlar, dediler, onun için geldik.
Ben: “Yok öyle şey... Ders yapıyoruz. Bakın Dekan da orada derste.”
Polisler Asım Beyi de görünce gülmeye başladılar. Hemen telsizde anons ederek; “YANLIŞ İHBAR DÖNÜYORUZ.” Dediler. Ve sessizce hiç kimse farkında olmadan gülümseyerek gittiler.
Biz derse devam ettik.
Biraz sonra hemen okulun yanındaki binada oturan İbrahim Yılmaz Hoca koşup geldi. Meraklı yüzle; “Ne oldu ya? Her taraf polis kaynıyor. Pencereden görmüş. Anlattım pek güldük.
Asım Beye ve öğrencilere durumu anlatınca hep beraber güldük.
Yaaaaa BTİOYO’da bir anarşik eylem böyle engellendi.
Kimse farkında olmadı.
Her 45 dakikada bir ara verdiğimizde, Asım Bey bütün öğrenciler çay ikram etti.
O sırada bir arkadaşımın Alman eşi de günde bir saat kadar gelerek öğrencilerle konuştu. Buna pedagojide fırsat eğitimi denir.
Teneffüslerde çay içerken, yemek yerken bile Almanca konuştuk. Akşam için ödevler verdim. Herkes eksiksiz ertesi gün ödevlerini yapılmış olarak getirdi.
Ertesi günden itibaren sayımız biraz daha arttı.
Ve bir yarıyıl tatili BTİOYO’da böyle değerlendirildi.