Sarıkamış… Sarıkamış...
(iki damla gözyaşınız var mı?)
05 Ocak 1915 cuma - Sarıkamış…
Binbaşı Mustafa Nihat Bey ve emrinde kalabilen 79 asker aldıkları emri namus bildiklerinden hiç itiraz etmeden yürürler. 79 vatan evladı 400 metrelik mesafeyi tam sekiz saatte alırlar. Hedefe 18 kişi olarak varırlar.
Mevzilenmek isterler. Mümkün değildir. Sabahın ilk ışıklarında karşılarında Rus kolordusunu bulurlar. Rus Kafkas ordusu kurmay başkanı dük Aleksandroviç Pieotroviç şaşırır. Dürbünle bakar. Daha çok şaşırır.
- “Bu Türkler delirmiş. Bu ne akılsızlık… Bu ne acemilik… Mevzilenmeye bile ihtiyaç duymadan bize açık hedef olmuşlar.” der.
Gördükleri karşısında dürbünü elinden kayar ve o zamana kadar dünya tarihinin görmediği bir sahneye şahit olur.
İlk sırada diz çökmüş beş kahraman… Omuz çukurlarına yasladıkları mavzerleri ile nişan almışlar. Tetiğe asılmak üzereler. Asılamamışlar. Kaputlarının yakaları, Allah’ın rahmetini o civan delikanlıların yüreklerine akıtabilmek istercesine semaya dikilmiş. Kaskatı.
Hele bıyıkları. Hele hele bıyık ve sakalları... Her biri birer fetih oku gibi çelik misali.
Ya gözleri… Dinmiş olmasına rağmen şu kahredici tipinin bile örtüp kapatamadığı gözleri… Apaçık.
Tabiata da, başkumandana da, karşısındaki düşmana da isyan eden ama Allah’a teslimiyetle bakan gözleri... Açık... Vallahi apaçık.
İkinci sırada bir manzara ki, hiçbir Heykeltraş eşini meydana getirmeye muvaffak olamaz. O ürkütücü ayaza rağmen, sağrılarındaki fişekleri debelenip üzerlerinden atmaya tenezzül etmemiş iki katırın yanında başları semaya dönük altı efsane gibi Mehmet. Sandıkları bir avuçlamışlar ki, “kâinatı biz o hırsla böylesine avuçlayıverdik” dercesine. Öylesine kaskatı kesilmişler.
Ve sağ başta, Binbaşı Mustafa Nihat. Ayakta... Yarabbi, bu bir ayakta duruştur ki, karşısında düşmanı da, kâfiri de, mel’unu da Allah’ın huzurunda diz çöktürmüş halinde gibi.
Endamı düşmanı dize getiren bir tekbir velvelesi misali…
Belindeki fişekliklerinin yuvalarını kapatmaya bütün gece düşen kar bile razı olmamış.
Sol eli boynundaki dürbünü kavramış. Havada donmuş, kale sancağı gibi. Diğer eli belli ki semaya uzanıp rahmet dilerken öylesine taşlaşmış.
hayrettir başı açık.. Gür erkek kömürü karası saçları beyaza bulanmış…
(dük Aleksandroviç Pieotroviç’in Moskova’ya gönderdiği rapor: “Allahüekber dağındaki Türk müfrezesini esir alamadım. Bizden çok evvel Allah’a teslim olmuşlardı...”)