Muğla Son Dakika Haber
Muğla
AÇIK
20°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Mevziyi Kaybeden Sekülerler

YAYINLAMA:

Ülkemde acılara ağıt yakılırdı eskiden. Töreli türkülerimiz ağıtlarla doludur. Ağıt yakılırken ağıt yakılacak yiğitlerin kimlere mensup olduğuna bakılmazdı. Mahallede bir evden duman çıkınca kimin evi diye bakılmazdı… Herkes can havliyle koşar, yangını söndürürdü. Kimin evinde cenaze varsa, düşmanının evinde bile olsa, köylü gider o cenazeyi kaldırırdı, tepkiden korkup gidemeyecek olan da ölenin yasını tutardı.

“Hele genç ise ölen, gök ekin biçilmiş gibi.”

Tabii o zamanlar kutuplaşma yoktu.

Devleti kim yönetirse yönetsin, muhafazakâr kesim eli böğründe ezilir, gıkını çıkarmaz, kendilerine ne uygun görüldüyse onu yaşardı. Başını çıkarmaya çalışanın başı ezilirdi, bilirdi herkes bunu. Başına istenilen takılmazsa baş ezilmekten öte koparılırdı. Kutuplaşmayı bile bilmezdi insanımız. Yoktu öyle bir kelime lügatte… Ne zaman ki, muhafazakârlar sessiz, derinden ve yasal yollardan devleti yönetmeye başladı…

 

Kutuplaşma lafı dolaşıma sokuldu hemen.

Ortalık sakin değildi artık. Sakin de olmayacaktı.

Devletin tüm kaynaklarını iç edenler, milletin emeğini iliklerine kadar sömürenler ellerindeki imkânların çoğunu kaybetmişti.

Kaybeder kaybetmez hemen her şeye karşı çıkmaya başladılar.

Hem milleti kutuplaştırdılar hem de kutuplaşma’dan muhafazakârları sorumlu tuttular.

Teşbihte hata olmaz, kurt gelecek korkusuyla sabaha kadar tüm köylüleri uyutmayan köpekler gibi, sürekli seslerini yükselttiler.

Kurt geldi gelmesine ama gelen kurt ne koyunlara ne de havlayanlara saldırdı.

Ama olmazdı, tahammül etmeyeceğiz dediler.

Etmediler de.

Yürüyüş yaptılar, ayaklanma denediler, darbe yaptılar. Yakıp yıktılar.

Her yolu denediler.

Yazının başında değindiğimiz konuya dönecek olursak, şehitlere de kimlik sormaya başladılar.

Çözüm sürecinde terörün kökünü kazımak isteyen hükümete karşı çıkmak için her şehit cenazesine koşarak gidenler, her cenaze töreninde sorun çıkaranlar, sosyal medyada ortalığı ayağa kaldıranlar sus pus oldu şimdilerde.

Millet de sanıyordu ki, onların şehit hassasiyeti var.

Hassasiyetleri olsaydı teröristlerle iş birliği yapmazlardı.

Onların şehit değil, mevzi kaybetme hassasiyeti var.

Terör ortadan kalksın diyerek çözüm süreci başlatanları yerden yere vuranlar, çözüm süreci bitince terörü azdırmak için terörle iş birliği yaptılar.

 

Bunların hepsinin tek bir açıklaması vardı:

Muhafazakârlar hükümeti yönetmesin de kim yönetirse yönetsin.

Ne şehit umurlarında ne askerimiz ne sınırlarımız umurlarında.

Geçmişten bugüne kadar izledikleri ikiyüzlü politikaya baktığımız zaman bu durumu gayet iyi anlıyoruz.

Şehit haberi gelince can evinden vurulmuş gibi içi sızlayan, vatan sevgisi ile yanıp tutuşan ama bunların ne yaptıklarını da bilmeden bunlara destek veren kardeşlerimizin de bunları sorgulaması gerekiyor.

Zira kötülük, mecra bulunca çoğalır.