Ne Olur Yavaşlayalım
Eskiden kağnılarla gidilirken her yere işler yine yürüyordu.
Bilgisayar, internet, cep telefonu yoktu ama insanların birbirinden haberi oluyordu.
Dünyanın öbür ucundaki olaylardan da haberimiz oluyordu bir şekilde.
Hoş, oluyordu de ne oluyordu?
Şimdi her şeyden saniyesinde haberimiz oluyor da ne oluyor?
Neyi hallediyoruz?
Hastalıklarımız mı iyileşiyor?
Ruhumuzdaki çalkantılar mı son buluyor?
Migren ağrısından mı kurtuluyoruz?
Amerika başkanının kâğıda bakarak muhatabına selam vermesinden benim haberdar olmam bende ne gibi değişikliklere sebep oluyor?
Filistin’de can veren masumlardan anında haberimiz oluyor da ne oluyor?
Hiçbir yere yetişemiyor insanlar, altlarında arabalarıyla, toplu taşıma araçlarıyla, uçaklarla…
Kağnılarla, atlarla giden de öldü, uçaklarla gidenler de ölecek…
Hengâme bitecek mi? Asla!
Koşturmaca bitecek mi? Hayır!
İnsanlar birbirini öldürmekten vazgeçecek mi? Mümkün değil…
Mal biriktirme görgüsüzlüğünden kurtulacak mıyız? Yok daha neler?
Herkes yoğun, herkes bir şeylere yetişemiyor.
Eve iş götürüyoruz, sekiz saatlik mesai yetmiyor, görüşmeleri randevu sitemine göre ayarlıyoruz, kimseye çat kapı gidemiyoruz.
Toplantıdan toplantıya koşturuyoruz, akıllı telefondan gruplar kurup binlerce kişiye aynı mesajı, aynı maili tek tıkla gönderebiliyoruz. Kocaman salonlarda binlerce kişiye aynı anda konferanslar verebiliyoruz.
Neyi hallediyoruz?
Durmanın, duraklamanın, geride kalmanın zamanı gelmedi mi?
Bu kadar ileri gittik de ne oldu biri izah edebilir mi?
Hastaneler tıklım tıklım dolu.
Psikologlar sıra bile veremez haldeler.
İşler çürük, dişler çürük, mideler ülser, baş ağrıları, kanser, kalp yetmezliği almış başını gidiyor…
Her hastalığın kökeninde psikolojik rahatsızlık, tatminsizlik, yetinememe, tahammül edememe var…
Çocuklar anasız babasız büyüyor, analar babalar evlatlarından uzakta yaşıyor…
Yok mu bu hızlı gidişata dur diyecek olan?
Bari dur diyecek olan “hızlı” bir şekilde dese de, nefes alsak biraz.
“O kadar hızlı gittik ki ruhlarımız geride kaldı.” diyen Kızılderili reisine kimse neden kulak vermemiş ki yüzlerce yıl?