Gönül Ferman Dinlemiyor Da, Kalpten Gelenleri Dinliyor
Yoruluyoruz. Bedenen ve zihnen o kadar çok yoruluyoruz ki gönlümüzün de yorulduğunu anlayamıyoruz o sıralarda. Aşk, sevgi, nefret…
İnsanoğlu beşer, şaşması doğasında var. Zihninden geçirdiklerinden, bedeninde biriktirdiklerinden, beklentilerinden, diğer insanlarla iletişiminden kaynaklı birçok duyguyu gönlüne akıtıyor. Bilinçaltı hissettiklerini adres olarak gönlünü gösteriyor ve oraya gidiyor altta kalanlar. İnsan hayata her zaman pozitif bakamıyor, mutlu olamıyor, sevgiyi kendinde barındıramıyor. Öfke, nefret, hırs, azim… gibi duyguları da yaşıyor. Çoğunlukla dile de getiremiyor. Ancak zihnimiz bunların hepsini süzüp , çöp olanları maddi ve manevi dünyamızda bir noktada depoluyor. Kanaatimce insandaki o depolar, insanların karakterini, kişiliğini oluşturuyor ve gönlü neyden daha çok beslenirse dünyaya da o yönden bakıyor.
İnsanlar tanıyorum; nefret, yalan ve hırs biriktirmişler depolarında, gönlünden yansıyan da o. Herkesi yalan dolan, kötü, bencil olarak görüyorlar. İnsanlar tanıyorum; kendileri herhangi bir sorumluluk almamış, hayatını kolaylaştıran insanlar sayesinde o güne kadar yaşamış; kendi kararını kendisi alamayan, belirsizliklerle dolu. Gönlünde de bu belirsizlikler yaşamış, biriktirmiş. İletişimde hep çekimser, belirsiz, kararı yok. Kendi hayatını kontrol edemediği gibi diğer tarafın da hayatını belirsizliğe sürüklüyor. İnsanlar tanıdım; kalbinde merhamet ve sevgi tohumları büyütmüş, gönlüne güzelliği yerleştirmiş ve insanları da güzel görüyor. Kalbinde ve gönlünde ne var ve ne kadar yorgun, neyden dinleniyor?
Sessizliğe ihtiyacımız var biraz. Çünkü herkes aynı anda ve aynı tonda konuşuyor. Kimse kimseyi anlamıyor bu yüzden. Sessizliği hissedip, kalbini ve gönlünü dinle.